top of page

 

OSTEOPOROZ

​

Kemik yoÄŸunluÄŸunun azalması nedeni ile kemik yapının kuvvetinin azalması ve minimal travmalarla kırıklara neden olan durumdur. Ä°leri yaÅŸ kadınlarında çok yaygın olarak görülen önemli bir halk saÄŸlığı problemidir. Sedanter yaÅŸamın artması, kalsiyumdan zengin besin tüketiminin azalması, yaygın ilaç kullanımı ve beklenen yaÅŸam süresinin ve postmenapozal dönemin uzaması osteoporoz görülme sıklığının son yıllarda katlanarak artmasına neden olmuÅŸtur. Osteoporozda kırık oluÅŸmadan semptom gözlenmez.  OluÅŸan frajil kırıklar hastanın hem mobiditesine hem de morltalitesine yol açabilir. GeliÅŸmiÅŸ toplumlarda ciddi ekonomik yük oluÅŸturduÄŸu gösterilmiÅŸtir.

​

Osteoporozun büyük çoÄŸunluÄŸunu postmenapozal dönemdeki kadınlarda görülen postmenapozal osteoporoz ve ileri yaÅŸ erkeklerde görülen senil osteoporoz oluÅŸturur. Primer osteoporoz tanımı postmenapozal (Tip 1) ve senil osteoporozu (Tip 2) kapsar. Sekonder osteoporoz dendiÄŸinde ise ilaçlara baÄŸlı veya hastalıklara baÄŸlı ortaya çıkan osteoporoz anlaşılır. Uzun süreli glukokortikoid, heparin, tiroksin ve antikonvülsan kullanımlarının osteoporoza yol açtıkları gösterilmiÅŸtir. Ä°laç kullanımları dışında Cushing sendromu, hipogonadizm, hipertiroidizm, malabsorbsiyon sendromları, kronik obstruktif akciÄŸer hastalığı, sarılık, multipl myelom, sistemik mastositoz, homosistinüri, osteogenezis imperfekta, Marfan sendromu osteoporoza neden olabilecek hastalıklar olarak sayılabilir.

​

Kadınlar ömürleri boyunca erkeklere göre 2 kat daha fazla kırıkla karşılaşırlar. Bunun en önemli nedeni kadınlardaki menapoz sonrası kemik kitlesindeki kaybın hızlanmasıdır. Karşılaşılan kırıklar minimal travma ile oluÅŸan ve frajil kırık olarak adlandırılan kırıklardır. Frajil kırıklar iskeletin özellikle 3 bölgesinde görülür. Bu bölgeler vertebralarda çökme kırıkları, proksimal femurda boyun ve trokanter kısımlarındaki kırıklar ve el bileÄŸindeki Colles kırıklarıdır. Bunların yanında daha nadir olarak humerusda ve kostalarda da frajil kırıklar oluÅŸabilir. Osteoporoza sekonder görülen kırıklarda en sık görülen vertebralardaki çökme kırıklarıdır. Bunların üçte ikisi hastaneye baÅŸvurmadan aÄŸrılarını geçiÅŸtirirler. Bu nedenle epidemiyolojik olarak vertebra kırıklarının sonuçlarını kesin olarak elde etmek mümkün deÄŸildir. Morbidite açısından en önemli kırık ise femur kırıklarıdır. Uzun süre yataÄŸa bağımlılık ve komplikasyonları ile aynı zamanda ciddi mortalite sebebidir.

​

Kemikler dinamik dokulardır. Ömür boyu yapım ve yıkımları sürer. “Remodelling” denilen bu sürekli yapım ve yıkım ile travmalara dayanacak ÅŸekilde yenilenir. Remodelling sırasında net sonucun dengede olması gerekir. Rezorbsiyonun kemik yapımını aÅŸtığı durumda kemik dansitesinde kayıp baÅŸlar ve yıllar içinde frajil, osteoporotik kemik oluÅŸmuÅŸ olur.

​

Çocukluktan itibaren 25-30 yaÅŸlarına dek kiÅŸilerdeki kemik yoÄŸunluÄŸu artar. Elde edilen maksimum yoÄŸunluÄŸa doruk kemik kitlesi adı verilir. OluÅŸan kemik kitlesi 30-35 yaÅŸlarına dek stabil kalır. Bu yaÅŸtan sonra yılda % 0.5 oranında kayıp baÅŸlar. Kadınlarda menapoz sonrası ise kayıp hızı artarak yılda % 5-10 a kadar çıkabilir. Erkeklerde kemik yoÄŸunlu kaybı 60 yaşından sonra biraz artar.

​

Bir kiÅŸide doruk kemik kitlesi ne kadar yüksek ise ileri yaÅŸlarda osteoporoz geliÅŸme olasılığı daha az olacaktır. Daha sonraki yıllarda da bir kiÅŸi kemik mineral yoÄŸunluÄŸundaki azalmayı ne kadar yavaÅŸlatabilirse osteoporoz geliÅŸme riski o derece azalır. Bu nedenlerle osteoporozdan korunmak için çocukluktan baÅŸlayan bazı önlemlerin alınması yararlıdır. Yeterli kalsiyum tüketimi, dengeli beslenme, düzenli fizik egzersiz bu önerilerin başında gelmektedir.

​

Direkt grafilerde radyolüsenside artma, vertebralarda çerçeve görünümü, çökme kırıkları osteoporozu gösteren önemli bulgulardır. Ancak bu bulgular genellikle kemik mineral yoÄŸunluÄŸunun % 30’dan daha fazla kaybı olduÄŸunda ortaya çıkan geç bulgulardır. Osteoporoz tanısında frajil kırık oluÅŸmadan önce riskli kiÅŸilerin tespit edilmesi kırığın önlenmesinde önemlidir. Erken tanıda günümüzde en güvenli olarak dual-enerji x-ray absorbsiyometri (DEXA) kullanılmaktadır. Hassasiyeti yüksek ölçümler yapabilmesi, kısa sürede uygulanabilir olması, radyasyon dozunun düÅŸük olması, deÄŸiÅŸik iskelet bölgelerinden ölçüm yapabilmesi en önemli avantajlarıdır. Aletin pahalı olması, taşınamaz olması ve düÅŸük de olsa hata paylarının olması da dezavantajlarını oluÅŸturmaktadır.

​

DEXA ile ölçülen kemik mineral yoÄŸunluÄŸu frajil kırık geliÅŸme riskinin çok hassas bir göstergesi olduÄŸu çalışmalarla gösterilmiÅŸtir. Ölçümlerde bir kiÅŸinin kendi yaÅŸ gurubuna göre yapılan hesaplamaya göre bulunan standart sapmaya Z skoru denilirken, genç eriÅŸkine göre bulunan standart sapmaya T skoru adı verilmektedir. Dünya SaÄŸlık Örgütü osteoporoz tanısı için tanı kriterlerini kesinleÅŸtirmiÅŸtir. Kemik mineral dansitesi T skoruna göre yani genç eriÅŸkine göre 2.5 standart sapmadan daha düÅŸük bulunması osteoporoz tanı kriteri olarak kabul edilmiÅŸtir. T skoru –1 ile –2.5 arasında olanlar ise osteopeni yani risk gurubu olarak kabul edilmiÅŸtir.

​

OSTEOPOROZ TEDAVÄ°SÄ°

​

Yapılan yoÄŸun, uzun süreli ve genellikle pahalı tedavilere raÄŸmen kemik mineral yoÄŸunluÄŸunda ancak % 10 civarında artma saÄŸlanabilmektedir. Kemik mineral yoÄŸunluÄŸunda elde edilen düÅŸük oranda artışlar yıllar içinde kırık oluÅŸma riskini belirgin olarak azaltmasına karşın osteoporoza baÄŸlı kırıklar olmaması için primer korunma esastır. Osteoporoz ileri yaÅŸ hastalığı olmasına karşın primer korunma çok genç yaÅŸlardan baÅŸlamalıdır. Genç yaÅŸlarda elde edilen doruk kemik kitlesi ne kadar yüksek düzeyde elde edilebilirse o kiÅŸinin daha sonraki dönemlerde osteoporoz risk gurubuna girme olasılığı o kadar geç olur. Bu nedenle çocukluktan itibaren tüm yaÅŸlarda kalsiyum tüketimi artırılmalı, yeterli fizik aktivite yapılmalı, güneÅŸ ışığından faydalanılmalıdır. Sekonder sebeplerin tedavisi etkin olarak yapılmalı, osteoporoz geliÅŸmesini engelleyecek önlemler alınmalıdır. Uzun süreli kullanılan ilaçların osteoporoz yapıcı etkileri göz önüne alınmalıdır. Sigara, alkol, kafeinli içecekler, aşırı tuz tüketimi, düÅŸük proteinli beslenmenin de kemik mineral yoÄŸunluÄŸunu azalttığı unutulmamalıdır. Osteoporoz bir halk saÄŸlığı problemi olduÄŸundan tüm toplumun bu konuda deÄŸiÅŸik yöntemlerle eÄŸitilmesi ve primer korunma yöntemleri saÄŸlık politikası olarak uygulanması gerekir.

​

Osteoporoz geliÅŸtikten sonra yapılacak olan sekonder korunmada amaç kemik mineral yoÄŸunluÄŸunu artırarak veya en azından kaybı durdurarak kemiÄŸin kırılganlığının artmasını önlemektir. Osteoporoz tedavisinde günümüzde geliÅŸtirilen ajanlar esas olarak kemikteki rezorbsiyonu yavaÅŸlatan ajanlardır. Kemik yapımını artıran ajanların geliÅŸtirilmesi konusunda yoÄŸun çabalar sürmektedir. Antirezorbtif ajanlarla yapılan tedavilerde genellikle ilk yıllar içinde kemik mineral yoÄŸunluÄŸunda hafif düzeyde bir artış ve daha sonra plato ÅŸeklinde bir seyir görülmektedir. Bu amaçla kullanılan ajanlar kalsiyum, vitamin D, östrojen, selektif östrojen reseptör modülatörleri, kalsitonin ve bifosfonatlar ve denosumabdır.

​

Yapılan araÅŸtırmalarda ileri yaÅŸtaki kiÅŸilere ilave kalsiyum preperatları verildiÄŸinde osteoporoz riskinin azaldığı gösterilmiÅŸtir. Postmenapozal kadınlarda kalsiyum gereksiniminin arttığı gösterimiÅŸtir. Günde 1500 mg kalsiyum almaları önerilmektedir. Süt ürünleri dışında günlük besinlerle yaklaşık 300-400 mg kadar kalsiyum alınabilmektedir. Bu nedenle günlük kalsiyum gereksiniminin karşılanabilmesi için süt ürünleri tüketimi ÅŸarttır. Özellikle postmenapozal kadınlarda olmak üzere tüm yaÅŸlıların süt ve süt ürünleri tüketimi artırılmalı yeterli diyetle kalsiyum almadığına inanılıyorsa kalsiyum preperatları tedavisine eklenmelidir. Kalsiyum tüketimi sadece kemik kaybının olduÄŸu yıllarda deÄŸil kemik yapımının fazla olduÄŸu yıllarda da önemli olduÄŸu unutulmamalıdır.

​

Son yıllarda osteoporoz geliÅŸiminde D vitamini eksikliÄŸi yoÄŸun araÅŸtırma konusu olmuÅŸtur. Özellikle dışarı çıkamayan yaÅŸlılarda, yataÄŸa bağımlı hastalarda, yeterli güneÅŸ ışığı alamayan toplumlarda D vitamini eksikliÄŸi osteoporoz geliÅŸiminde önemli bir komponent olduÄŸu bilinmektedir. Ancak, normal olarak kabul edilen alt seviyedeki D vitamini seviyelerinde bile PTH aktivitesinin arttığı ve kemik rezorbsiyonunu artırdığı söylenmektedir. Ayrıca ileri yaÅŸlarda ciltte oluÅŸan deÄŸiÅŸiklikler nedeni ile D vitamini sentezinin azaldığı ileri sürülmektedir. Bu amaçla 400-1000 U D vitamini tedavisi eklenmesini önerenler vardır. Bu amaçla aktif D vitamini kullanmak gerekmez. D vitamini tedavisinin rutin uygulama alanına girmesi geniÅŸ kabul görmüÅŸ bir tedavi yaklaşımı deÄŸildir. Bu savlar dışında sadece D vitamini eksikliÄŸi ispatlanmış kiÅŸilerde replasman yapıldığında olumlu sonuç alınabildiÄŸi, D vitamini eksikliÄŸi olmayanlarda ise D vitamini tedavisinin kemik mineral yoÄŸunluÄŸunda artış saÄŸlanamadığını öne süren çalışmalar çoÄŸunluktadır.

​

Postmenapozal osteoporoz tedavisinde östrojen replasman tedavisi önceki yıllarda yaygın olarak kullanılmıştır. Postmenapozal dönemde özellikle erken dönemde baÅŸlanan hormon replasman tedavisi ile kemik mineral yoÄŸunluÄŸunu korumakta ve uzun süreli izlemlerde kırık oluÅŸma riskini anlamlı ÅŸekilde azalttığı kapsamlı yapılan çalışmalarla gösterilmiÅŸtir. Östrojen tedavisinin olumlu etkilerine raÄŸmen yapılan araÅŸtırmalarda meme ve endometrium kanseri olasılığını arttırdığı saptanmıştır. Bifosfonatların kullanıma girmesi ile günümüzde nadiren kullanılmaktadır.  Selektif östrojen yanıt modülatörleri (tamoksifen, raloksifen) olarak adlandırılan ajanlar kemik, karaciÄŸer ve uterusta östrojenik etki, meme ve beyinde ise antiöstrojenik aktivite gösteren ajanlardır. Bu yönü ile östrojene göre avantajlı olsalar da osteoporoz tedavisinde etkinlikleri düÅŸüktür.

  

Günümüzde osteoporoz tedavisinde yaygın olarak kullanılan bifosfonat adlı ajanlardır. Farklı moleküller geliÅŸtirilmiÅŸ olsa da uzun süreli çalışmalar ile etkinlikleri gösterilmiÅŸ olan alendronat, risedronat, ibandronat, zoledronat yaygın olarak osteoporoz tedavisinde kullanılmaktadır. Bifosfonatlar pirofosfat anologlarıdır. Kemik dokusuna olan yüksek afiniteleri ile baÄŸlanarak kemik rezorbsiyonunu önlerler. Yapılan uzun süreli kontrollü çalışmalarda kemik mineral yoÄŸunluÄŸunda % 8-10 kadar artma yaptıkları ve vertebral çökme kırıklarında % 50 oranında azalmayı saÄŸladıkları gösterilmiÅŸtir.

​

Bifosfonatların absorbsiyonları düÅŸük olduÄŸundan sabah aç karnına alınmalıdırlar. Ayrıca özefajit yapma riski olduÄŸundan bol su içerek alınmalı ve ilaç alımından sonra 30 dakika süre ile yatılmamalı tercihen ayakta durmalıdır. Çok nadiren ülserasyon hatta perforasyon bildirilmiÅŸtir. Nadiren gastrointestinal sistem yan etkileri olabilir. Bu durumda uzun etkili ajan olan parenteral kullanılan zoledranat kullanılabilir. Nadiren hipokalsemiye yol açabilirler. Kullanıldıkları sürede D vitamini takviyesi yeterli olmas ise osteomalasiye yol açabilir. Bifosfonat kullanımı atipik femur kırığı denilen femur ÅŸaftında krık oluÅŸumu riskini artırıdığını gösteren çalışmalar vardır. Çok nadiren karşılaşılan bir durumdur. Yine bifosfonat kullananlarda çok nadir karşılaşılan komplikasyon çene osteonekrozudur. Renal yetmezliÄŸi olanlarda kullanılmamalıdırlar. Parenteral formları akut böbrek yetmezliÄŸi riski oluÅŸturur.

​

Osteklastların farklılaÅŸması için gerekli olan nükleer faktöre karşı geliÅŸtirilmiÅŸ antikorun osteoporoz tedavisinde etkinliÄŸi gösterilmiÅŸ ve son yıllarda yaygın olarak kullanılmaya baÅŸlanmıştır. Özellikle yan etki veya kontrendikasyon nedeni ile bifosfonatların kullanılamadığı durumlarda tercih edilen ajanlardır. Hipokalsemi yapabilme özelliÄŸi gözardı edilmemelidir. PTH analoÄŸu olan teriparatid de günümüzde osteoporoz tedavisinde kullanıma girmiÅŸ bir ajandır. DiÄŸer ajanların aksine kemik rezorbsiyonunu azaltarak deÄŸil kemik yapımını artırarak etki gösteren ajandır. EtkinliÄŸi yüksek, pahalı ve yan etki olasılığı olan bir ajan olduÄŸu için osteoporoz tedavisinde seçilmiÅŸ olgularda kullanılır.

​

bottom of page